27 Temmuz 2008 Pazar

The Dark Knight - Eleştiri

Hiçbir filmi bunca yıl büyük bir heyecan içerisinde beklememiştim. Bunda hem Batman hem de Christian Bale fanatiği olmamın payı büyük elbette... Batman Begins ile tarihin en popüler çizgi roman karakterinin adeta küllerinden doğuşuna tanıklık etmiş her sinemasever gibi beklentilerimi her geçen gün artırarak 25 Temmuz'u iple çektim ve nihayet Kara Şövalye'yi IMAX'te izleme şansı buldum.

Batman'i özel yapan, onu diğer süperkahramanlardan ayıran özelliği, kahramanımızın "süper" olmaması aslında. O da tıpkı bizim gibi bir "insan". Bunu Batman Begins izleyiciye mükemmel bir şekilde vermişti. The Dark Knight da, Begins'in bıraktığı yerden bayrağı devralıyor.

Oyunculuklarla başlayacak olursak, Christian Bale -o keskin ve sert yüz hatlarıyla- mükemmel bir Bruce Wayne portresi çiziyor, tıpkı onu efsaneleştiren Batman kostümü içerisinde olduğu gibi. Özellikle yakın dövüşlerde vücut hareketlerini o kadar başarılı biçimde gerçekleştiriyor ki, sadece giymesi bile 20 dk. süren kostüm Bale'in hareketlerini ve ifadelerini hiçbir şekilde kısıtlayamıyor. Christian Bale'in, müthiş yeteneğine ve karizmasına rağmen hakettiği ilgiyi göremediğinden yakınırdım, ancak Bale son yıllarda yaptığı işlerle artık Hollywood'un en çok saygı duyulan, beğenilen ve aranan aktörleri arasına girmiş bulunmakta. Kendisini gelecek yaz Terminator Salvation'da John Connor olarak izleyeceğimizi de not düşeyim.

Ocak ayında kaybettiğimiz Heath Ledger'ın Joker performansı ise sinema tarihinde eşine pek rastlanmayacak cinsten. Rolün nasıl "yaşanacağını" gösteren merhum Ledger, bu rol ile "maalesef" kariyerini zirvede noktalamış oldu. Bale ile çok iyi bir uyum yakalayan Ledger jest ve mimikleriyle adeta bir "şaka" gibi. Onun hastaneden çıktığı sahneyi kim unutabilir ki?

Batman Begins'te Bale ile arasında bir "yakınlık" hissedemediğimiz ve o filmin belki de tek "zayıf halkası" olarak gördüğümüz Katie Holmes'un yerini The Dark Knight'ta Maggie Gyllenhaal alıyor. Oyunculuk ve Bale ile yakaladığı kimya açısından Gyllenhaal'ı başarılı buldum, ancak Bruce Wayne'in yanında gözler bir Kim Basinger ya da Michelle Pfeiffer aramıyor değil.

Büyük ustalar Michael Caine ve Morgan Freeman her zamanki gibi şahane. Bulundukları her sahnede rol çalmayı gerçekten iyi biliyorlar.

Gary Oldman, Begins'e kıyasla bu filmde daha ön planda, ve bu da çok iyi.

Harvey Dent rolünde Aaron Eckhart da "Beyaz Şövalye" ve "Two Face" arasındaki geçişi yaparken "kötü" olmanın ne kadar "kolay" olduğunu, iyi kalmak için nelerden fedakarlık yapılması gerektiği mesajını verirken onca usta oyuncu arasında çok iyi bir oyunculuk sergiliyor, hiçbir zaman geri planda kalmıyor. Öyle ki, birçok eleştiride Two Face'in daha ön planda olması gerektiği yazıldı. Ancak ben, Two Face'in filmde Batman ve Joker arasındaki -pek de kesin olarak çizilmeyen- "iyi - kötü" kavramına derinlik katması amacıyla yer aldığını dşünmekteyim.

Batman'in yeni oyuncağı Batpod da tıpkı Tumbler gibi son derece başarılı ve etkileyici bir tasarıma sahip. Kara Şövalye'nin daha rahat hareket edebilmesini sağlayan kostümde de iyi iş çıkarılmış. Kostümün tamamen siyah olması, önceki sarı renkli logonun kullanılmaması zaten Batman Begins'te beğenilmişti.

Hans Zimmer imzalı müziklere gelince... Begins'e kıyasla müziğin daha az sahnede kullanıldığını, bunun da atmosfere olumlu katkı yaptığını söyleyebilirim. Batman tema müziği filmde sadece 2-3 yerde kullanılıyor, bu da filmin karanlık havasının dağılmamasını sağlıyor. Özellikle Joker teması gerçekten rahatsız edici derecede başarılı. Ancak Begins'in soundtrack albümündeki bir Molossus kalitesinde parçaya The Dark Knight'ın albümünde rastlayamadım.

Ve Batman'in iç mücadelesi. Yönetmen Christopher Nolan burada farkını hissettiriyor. İlk filmde sıfırdan ortaya koyduğu karaktere artık Gotham'da ihtiyaç duyulup duyulmadığını sorgulatırken, fedakarlık olmadan kahraman olunmayacağı sonucuna izleyiciyi dramatik biçimde götürüyor. Ne Batman'i tam olarak iyiliğin, ne de Joker'i tam olarak kötülüğün timsali olarak gösteriyor, araya kesin bir çizgi çekmiyor yönetmen. Aksiyon sahnelerinde CGI kullanmaktan kaçınan Nolan ve görüntü yönetmeni Wally Pfister bizlere daha gerçekçi bir "görsel şölen" yaşatıyor.

The Dark Knight, bir süperkahraman filminden beklenmeyecek derecede yoğun bir film. İnsanın doğası hakkında -özellikle Joker üzerinden- ilginç çözümlemelerde bulunuyor. Filmin sadece Batman fanatiklerince değil, eleştirmenler tarafından da beğenilmesi, aldığı oylarla IMDb'de tüm zamanların 1 numarası olması ve kırdığı tüm hasılat rekorları da Oscar'ların habercisi olacaktır diye düşünüyorum.

Toprağın bol olsun Heath Ledger. Artık herkes seni ne ile hatırlayacağını iyi biliyor.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Aslına bakarsanız filmi izlemeden önce çok fazla bir beklentim yoktu.Sonuçta sıradan aksiyon filmlerinden birini bulacağımı zannediyordum.Aslında böyle düşünmeme sebep olan şey de önyargımdı.Ancak filmi izlerken;özellikle 2.yarısında önyargılarımın ne kadar yersiz olduğunu gördüm.
Oyunculardan bahsetmek gerekirse;Christian Bale'e bir kez daha hayran oldum.Karizmasını yansıtması ve bu karizmayı oyunculuğuyla beraber bir araya getirmesini takdirle karşılamamak elde değil.Heath Ledger için söylenecek kelime bulmakta bile zorlanıyorum.Hayatımda hiç bir filmde kötü bir karaktere bu kadar sempati duymamıştım herhalde.Mimikleri,hareketleri,yarı komik tavrı filmin yıldızı yapmaya yetiyor da artıyordu bile.Kötü bir karakterin insanda bu kadar samimi ve doğal hisler uyandırması sanırım Ledger'ın oyunculuğuyla alakalı olmasından başka birşey değil.Gary Oldman'ı ilk kez bir filmde sevmem ya filmin genel havasından kaynaklanıyor ya da oyuncu gerçekten rolünü iyi yansıtmayı başarmış..Michael Caine ve özellikle her filminde kendisine bir kez daha hayran olduğum Morgan Freeman içinse yorum yapmaya bilmem gerek var mı??
Emeği geçen herkese teşekkürler..